“Scholz’un Çin gezisi dünya ekonomisi için tazekan olabilir”

scholzun-cin-gezisi-dunya-ekonomisi-icin-tazekan-olabilir-cIntDm4j.jpg

“Scholz’un Çin gezisi dünya ekonomisi için tazekan olabilir” / Haberin Peşinde Urfa

Almanya Başbakanı Olaf Scholz 4 Kasım’da temaslarda bulunmak üzere Çin’e gidiyor. Scholz Beijing temasları kapsamında Çin lideri Xi Jinping ve Başbakan Li Keqiang’la bir araya gelecek.

Almanya Başbakanı Olaf Scholz 4 Kasım’da temaslarda bulunmak üzere Çin’e gidiyor. Scholz Beijing temasları kapsamında Çin lideri Xi Jinping ve Başbakan Li Keqiang’la bir araya gelecek. Merkel’in son Çin ziyaretinden üç yıl sonra iki ülkenin liderlerinin yüz yüze görüşme fırsatı bulmuş olması önemli bir gelişme.

Olaf Scholz’un Beijing’e giden uçağı bir hayli kalabalık. Almanya’nın dev küresel işletmelerinin CEO’ları gezi sırasında Scholz’a eşlik edecek. Mercedes, Audi, BMW, Bayer, Volkswagen, Siemens, BioNTech gibi şirketlerin en üst düzey yöneticilerinin aynı uçakta seyahat etmesi, Scholz’un uçağını dünyanın en “değerli” uçaklarından biri haline getiriyor.

“Çin olmasaydı Almanya daha yoksul olurdu”

Almanya, 2. Dünya Savaşı sonrası ihracatçı ülke kimliğiyle dünya ekonomisinin en önemli motorlarından biri oldu. Bugün Avrupa Birliği’nin en güçlü ekonomisi olan Almanya’nın bir ticaret ülkesi olarak yükselmesinde Çin’in payı da yadsınamaz.

Alman Ticaret ve Sanayi Odaları Birliği Başkanı Martin Wansleben birkaç gün önce verdiği bir röportajda, Almanya’nın Çin’den ayrılamayacağını ve “Çin olmadan Almanya’nın daha da yoksullaşacağını” vurguladı ve ekledi: “Çin’den daha fazla ayrışmak bizim için refah kaybına yol açacaktır.”

Martin Wansleben’in Almanya medyasına yansıyan açıklamaları:

“Çin olmasaydı Almanya daha yoksul olurdu”

 Çin-Almanya ticaretinin hacmine bakıldığında, iki ülke arasında 245,3 milyar avroluk bir ticaret söz konusu. Bu, 2005’teki rakamın beş katı. Çin son altı yıldır Almanya’nın en büyük ticaret ortağı. Çin-Alman ticareti ayrıca Almanya’da 1 milyondan fazla işi doğrudan desteklemektedir

 Çin pazarı özellikle Alman otomobil devleri için yeri doldurulmaz önem taşıyor. Mercedes, BMW ve Audi’nin küresel satışlarının yüzde 30’undan fazlası Çin’de gerçekleşiyor. 2021’de Volkswagen Grubu tarafından dünya çapında satılan her beş arabadan ikisi Çinli sürücüler tarafından satın alındı. Kimya devi BASF, teknoloji grubu Siemens, optik alanında öncü şirketlerden Zeiss ve daha birçok Alman şirketi, Çin’de kendi üretim tesislerine sahipler ve dahası uzun yılların emeğiyle ciddi bir tüketici güveni kazandıkları Çin pazarında büyük kazançlar elde ediyorlar.

 “Milyonlarca insanı yoksullktan kurtaran bir ülkeye saygı duymalıyız”

 Çin geride kalan onlarca yıl boyunca “dünyanın fabrikası” olarak adlandırıldı. Şimdi yabancı yatırımcılar Çin’i aynı zamanda bir “dünya pazarı” olarak da görüyor. Bunun ne anlama geldiğini iyi anlamak için, Alman şirketlerinin CEO’larının son günlerde medyaya yansıyan açıklamalarını dinlemek faydalı olabilir. Bu dev şirketlerin CEO’ları Çin-Almanya ilişkilerinde kışkırtılmak istenen olası siyasi dalgalanmalara mesafeli.

 Siemens İcra Kurulu Başkanı (CEO) Roland Busch, Çin’le ticaret konusu ele alan ülkesinin siyasetçilerine çağrıda bulunuyor: “Milyonlarca insanı yoksulluktan kurtaran, 20 yılda gerçek bir orta sınıf yaratan ve haklı olarak kendine güvenen bir ülkeye saygılı muamele şart.”

 Geçtiğimiz aylarda Çin’in güney kesiminde yer alan Zhanjiang’daki yeni Verbund tesisinin ilk fabrikasını açan BASF İcra Kurulu Başkanı Martin Brudermueller de “Çin’i suçlamaktan vazgeçmeli ve kendimize biraz özeleştirel bakmalıyız” dedi.

 BASF, Eylül ayında yaptığı bir açıklamada, 2030 yılında tümüyle tamamlandığında, Zhanjiang Verbund sahasının şirketin en büyük tesislerinden biri olacağını ve “hem Çin’de hem de küresel olarak sürdürülebilir üretimin rol modeli” olarak hizmet edeceğini belirtti. Brudermueller, Zhanjiang’daki açılış töreninde yaptığı konuşmada, “Çin’in pazar erişimini genişletme politikalarından yararlanıyoruz” dedi. BASF, tesisin tamamına yenilenebilir kaynaklardan elektrik sağlamayı planlıyor.

 Scholz: Almanya dünyada yeni bloklar görmek istemiyor

 Şansölye Scholz’un ziyareti kendisi adına bazı siyasi riskler de taşıyor. Koalisyon hükümetindeki bazı kişiler, ekonomilerinin Çin’e çok yaklaşması ve Çin’e “fazla bağımlı hale gelmesi” konusunda derin endişelerini dile getirdi. Öyle ki, koalisyon hükümeti içinde Çin’le ticareti “çeşitlendirme” ve “Çin’le ticarette saflık göstermeme” çağrıları artıyor.

 Ancak Scholz, ülkesinin Çin’le yürüttüğü kazançlı ticareti bir tehdit gibi gösterme girişimlerine mesafeli görünüyor. Scholz, Çin gezisinden kısa süre önce, Çin’in nakliye şirketi COSCO’nun Hamburg limanında bir konteyner terminalinde belli bir hisse almasına yeşil ışık yaktı. Scholz ayrıca hükümet içerisindeki aykırı seslere karşı çıkarak, “Çin’le ayrışmak hata olur” dedi ve ekonomik küreselleşmenin dünyaya refah getirdiğini hatırlattı.

 Olaf Scholz’un Beijing gezisinden bir gün önce yayımlanan makalesinde yer alan, “Soğuk Savaş sırasında çok acı bir bölünme deneyimi yaşayan Almanya, dünyada yeni blokların ortaya çıktığını görmekle ilgilenmiyor” ifadesi de Almanya’nın zıtlaşma siyasetine yönelmeyeceğinin bir ilanı. Scholz, Almanya ve Avrupa’ya yakışan duruşun, korumacılık ve kendi pazarına çekilmek yerine, kendi dirençlerini güçlendirmek ve çeşitlendirmek olduğunu savunuyor.

 “Scholz ideolojik önyargılara karşı pragmatik olmayı seçti”

 Almanya hükümeti içinde Çin siyaseti konusundaki çelişkili açıklamaları değerlendiren Çin Sosyal Bilimler Akademisi’nden araştırma görevlisi Zhao Junjie, Liberal Demokratlar Çin’in gelişimini yerel küçük işletmeler için bir tehdit olarak algılama eğilimliyken, Yeşiller’in deneyimsiz olduğunu ve diplomasiyi idare etmede uzun vadeli stratejik bir vizyona sahip olmadıklarını belirtiyor.

 Çin’de gezi öncesi medyaya yansıyan yorumlarda, Çin-Almanya ekonomilerinin tamamlayıcı nitelikte olduğu belirtiliyor. China Daily’de çıkan bir başyazıda, Çin-Almanya ilişkilerinin asla tek taraflı bir bağ olmadığına dikkat çekiliyor:

 “Bazı Batılı eleştirmenlerin varsaydığının aksine, Çin-Alman ekonomik ve ticari bağları hiçbir zaman tek taraflı olarak fayda sağlamadı. Her iki ekonomi de bariz bir şekilde uluslararası pazara bağımlıdır ve birbirini tamamlayan özelliklere sahiptir. Aralarındaki özel yakınlık normal piyasa mantığının bir sonucudur. Çin tarafı, Batı’da bazılarının iddia ettiği gibi ticareti bir silah olarak görseydi, Çin’deki büyük Alman ticari varlığından söz edilemezdi.”

 Scholz’un gezisi, stratejik özerkliği korumak ve Çin’le kazançlı ticari bağlar geliştirmek konusunda bütün Avrupa’ya iyi bir örnek olabilir. Çin’le ticaret yapmanın, bir ülkeyi Çin’e “muhtaç hale getireceği” iddiasıyla Almanya ve diğer ülkeler üzerinde baskı kuranlar, aslında söz konusu ülkelerin kendi yörüngelerinden çıkmasından endişe etmekteler. Merkel sonrası dönemde Almanya’yı Çin’le sözde bir “yeni soğuk savaş”a sürükleme hesabı yine tutmayacak görünüyor. Scholz bu anlamda Merkel’in dengeli ve ülkesinin çıkarlarını önceleyen tutumunu sürdürüyor.

 “Çin’siz bir dünya yok”

 Çin, Alman endüstrisi için en önemli satış pazarlarından ve aynı zamanda en önemli hammadde tedarikçilerinden biri. Diğer yandan Almanya-Çin ticaretinde gözden kaçırılmaması gereken yeni bir trend oluşuyor: Çinli şirketler artık dünya çapında varlık gösteriyor ve Alman şirketleri için en önemli rakipler arasında yer alıyorlar. Siemens İcra Kurulu Başkanı Busch, Çin’deki “yerel şampiyonlarla” yarışabilmek için özellikle dijital endüstrilerdeki yatırımlarını artırmaları gerektiği görüşünde. Alman Ticaret ve Sanayi Odaları Birliği Başkanı Martin Wansleben’a göre, Çin’de olmak aynı zamanda, “rakiplerinizin dünya çapında nasıl çalıştıklarını bilme ve sahada gözlem yapma şansı” da veriyor. Yani Alman şirketleri Çin’de artık sadece büyük satışlar peşinde koşmuyor, Çinli şirketlerin endüstriyel internette ve dijital teknolojilerde ortaya koyduğu yeniliklerden de faydalanıyor.

 Alman Ticaret ve Sanayi Odaları Birliği Başkanı Martin Wansleben’in “Çin’siz bir dünya yok ve Çin’e bağımlı olmayan bir dünya yok. Tıpkı Çin’in dünyanın geri kalanına bağımlı olması gibi” sözleri, Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Wang Wenbin’in geçtiğimiz günlerde bir basın toplantısında kullandığı ifadeyle örtüşüyor. Sözcü, ekonomik gelişmelerde Çin’in dünyaya bağımlı olduğunu, dünyanın da Çin’den ayrılamayacağını belirtmişti.

 Çin ve Almanya, ikili ilişkiler ve küresel yönetişim konusunda hala büyük bir fikir birliğine sahip. Ancak Ukrayna krizi veya Asya-Pasifik bölgesine dair belli görüş ayrılıkları olması kaçınılmaz. Analistler, iki tarafın birbirini dinlemesi, ortak zeminlerini genişletmek ve farklılıkları yönetmek için ellerinden gelenin en iyisini yapması gerektiğine inanıyor. Pandemi, iklim değişikliği, Ukrayna krizi gibi şoklarla sarsılan dünya ekonomisi, Scholz’un Beijing temaslarından zıtlaşma değil, işbirliği sonuçları bekliyor.

Kaynak: Çin Uluslararası Radyosu
Hibya Haber Ajansı

Exit mobile version