Misafir akademisyen olarak çalışmalarını ABD’de Columbia Üniversitesi’nde sürdüren Prof. Dr. Ceyhun Elgin, “Düşük faizli kredi gibi politikalardan ziyade, istihdam koruyucu hibe politikalarının düşünülmesi gerekiyor” dedi.
PROF. ELGİN’E GÖRE DEVLET DESTEĞİ OLMADAN BAZI ŞİRKETLER PİYASADA TUTUNAMAZ
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, ekonominin bu yılı pozitif büyüme ile tamamlayacağını öne sürse de reel sektör dinamikleri bunu destekleyici bir tablo çizmiyor. Dış ticaret açığı büyüyor, turizmde tablo parlak görünmüyor ve en büyük ticaret ortağımız Avrupa krizi en derin yaşayan bölgelerden biri. Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ceyhun Elgin, pandemi sonrası talepte çok daha sert bir krize hazırlıklı olunması gerektiğini ifade etti. Prof. Elgin sorularımızı şöyle yanıtladı:
Salgından en fazla etkilenen sektörler hizmet, turizm ve perakende oldu. Sular çekilince ortaya nasıl bir tablo çıkacak?
Salgın ne yazık ki, gıda, temizlik-hijyen ürünleri gibi birkaç sektör hariç, farklı oranlarda da olsa hemen her sektörde ciddi olumsuzluklar yaratacak. Kesin olan bir şey var ki, 2020 genelinde büyük ihtimalle yüzde 5 hatta karamsar tahminlere göre yüzde 7’nin de üzerinde bir küçülme yaşayacağız. Ülke genelindeki bu küçülme örneğin turizm, ulaşım gibi belli sektörlerde çok daha büyük olacak ve devlet desteği olmadan bazı şirketlerin bu şekilde piyasada tutunabilmesi çok olası değil. Bu nedenle istihdam desteğine ek olarak kritik sektörlerde özellikle de kırılganlıkları yüksek olan KOBİ’lere de anlamlı bir destek verilmesi gerekiyor.
Dolayısıyla olağanüstü bir kriz ortamında olduğumuzun ve bu krizin önceki krizlerden çok daha farklı olduğunun vurgulanması gerekiyor. Zira bu kriz, farklı sektörlerde etkileri farklı olsa da hem bir arz hem de bir talep krizi. Halk sağlığı krizi tam anlamıyla bittikten sonra da talep krizi etkisini çok daha sert göstermeye başlayacak. Hatta halk sağlığı anlamında normalleşmenin başladığının vurgulandığı içinde bulunduğumuz günlerde talep krizi kendini ciddi anlamda göstermeye başladı bile.
KREDİ DEĞİL HİBE
Diğer ülke örneklerinden yola çıkarak Türkiye özelinde ne tür ekonomi politikaları uygulanabilir?
*Kayıt dışı istihdam edilenlere yönelik gelir desteği uygulamalarının artırılması. İhtiyaç sahibi ailelere yapılan yardımlar bu noktada çok önemli ancak ne yazık ki mevcut uygulama yetersiz.
Farklı sektörlerin krizden farklı oranlarda etkilendiği gerçeğinden hareketle sektör bazlı destek/teşvik politikaları uygulamak oldukça elzem. Örneğin, eğitim sektöründeki etki ile eğlence sektöründeki etki çok farklı
*Düşük faizli kredi şeklindeki destek politikalarından ziyade, istihdam koruyucu hibe politikalarının da düşünülmesi gerekiyor. ABD’de uygulanan ücretli koruma programı (Payroll Protection Program) gibi
*Her ne kadar gelirin ve istihdamın düşüşü engellense de talebi canlandırmak için yeterli olmayabilir. Bu durumda da merkez bankalarına atfedilen ‘son kredi mercii’ örneğinde olduğu gibi, geçici bir süre için devletin ‘son alıcı mercii’ olarak bu sektörlerde bizzat talebi kendisinin yaratması uygulaması başlatılabilir. (University of California at Berkeley’den Gabriel Zuchman ve Emmanuel Saez’in önerdiği) Avrupa ve ABD’de çeşitli eyalet ve şehir yönetimlerinin restoran evlere servis hizmetlerinde kullanılmak üzere vatandaşlarına kupon dağıtmaları buna örnek olarak gösterilebilir.
Prof. Dr. Ceyhun Elgin
KAYNAKLAR SINIRLI
Ekonomi yönetiminin finansal tedbirlere yönelik kaynak yaratma kabiliyetini nasıl değerlendirirsiniz?
Ne yazık ki kaynakların sayısı da miktarı da sınırlı. Kamu finansmanı bağlamında ek kaynak olarak kullanılabilecek araçlar: Vergi, mevcut kamu harcamalarında kısıntı, parasal genişleme (para basma) ya da iç/dış borçlanma. Tek başlarına yaratacakları kaynak kısıtlı da olsa tüm bu araçların optimal bir dengede kullanımı kriz politikalarını dizayn etmede yardımcı olacaktır.
Bunlara sırasıyla bakacak olursak: Bazı lüks mallarda ve özellikle de dış ticaret anlamında ek vergiler düşünülüyor olsa da mevcut kriz ortamında bu vergilerden ciddi bir gelir beklemek çok gerçekçi olmaz. Mevcut ortamda kamu harcamalarında kısıntıya gitmek ise krizin daha da derinleşmesine neden olacaktır. Kamu garantisi verilen harcamalar kapsamında ödeme ertelemesi kaynak yaratacak olsa da bu da yine yeterli olmayacaktır.
Parasal genişleme ise Türkiye gibi döviz kurunun kırılgan olduğu bir ülkede ne yazık ki temel politika aracı olamıyor. Bu durumda son kaynak olarak iç ve dış borçlanma kalıyor. Her iki araç da kullanılabilir ve kullanılmalıdır.
Turizm beldelerinde yat turları başlamasına rağmen Avrupa’nın Türkiye’ye hava koridorunu açmaması nedeniyle bu yıl turizm sektöründe beklenen büyümenin sağlanması zor görünüyor.
DÖVİZ DAHA CESUR OLMASINA ENGEL
Merkez Bankası’nın uyguladığı parasal genişlemeyi ve piyasalara etkisini değerlendirir misiniz?
Merkez Bankası parasal genişlemeyi elinden geldiğince ve piyasa şartları müsaade ettiğince uygulamaya çalışıyor. Son olarak her ne kadar eleştiri alsa da açıkçası benim uygun olduğunu düşündüğüm yatırım taahhütlü avans kredi uygulaması başlatıldı. Ancak bu uygulamanın da boyutu oldukça sınırlı. Parasal genişlemenin siyasi ve ekonomik gerekçelerle salgın öncesinde başlamış olması Merkez Bankası’nın elini sınırlandırıyor. Döviz kurunda yaşanması muhtemel kırılganlık da TCMB’nin daha cesur olmasına engel oluyor.
Peki, MB’nın düşük faiz politikası doğru mu?
Dış borçlanma stratejisinde IMF’nin tamamen plan dışı bırakılmasına ne diyorsunuz?
Dış borçlanma boyutunda, siyasi irade IMF’den yapılacak olası borçlanmanın gerekli kılacağı şartlarla (IMF conditionality) bağlı kalmak istemiyor. Ancak, özellikle de üyesi olduğumuz ve bütçesine katkı sunduğumuz IMF nezdinde, herhangi bir şart ve koşul karşılamak zorunda olmadan borç alma imkanımız da var ve bence bunun kullanılması hem ülkeye bir miktar da olsa döviz girişi yaratacağı için hem de gelecek paranın biriminden bağımsız ek bir kaynak yaratacağı için önemli.