Saadet Partili Arıkan: “Ülkemizde kötülüğün giderek artan dozda yaşandığı günler yaşıyoruz” / Haberin Peşinde Urfa
Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mahmut Arıkan, ülke gündemini değerlendirdi.
Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mahmut Arıkan, ülke gündemini değerlendirdi.
Arıkan açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
“Öncelikle geçen Cumartesi günü başlayan Hicri yeni yılın, 1444 yılının tüm insanlığa hayır, bereket ve huzur getirmesini Cenab-ı Allah’tan temenni ediyoruz.
Aynı gün, hicri yeni yılın ilk gününde yani 1 Muharrem günü, Başkent Ankara’da, Alevi vatandaşlarımıza ve Cem Evlerine yönelik gerçekleşen çirkin saldırıları kınıyoruz.
Bu saldırıların toplumun farklı kesimlerinin huzur ve barış içerisinde birlikte yaşama çabasına yönelik olduğunun da farkındayız. Birileri istemese de biz birarada yaşama irademize her zamankinden daha çok sahip çıkacağız
KHK
Ülkemizde kötülüğün giderek artan dozda yaşandığı günler yaşıyoruz.
İktidar, yağma ve talan düzenini muhkem kılabilmek için, hak, hukuk, adalet, liyakat kavramlarının kapsama alanında olmayan uygulamalarıyla, can yakmaya, ocak söndürmeye, yaşama sevincini örselemeye, umudu hırpalamaya devam ediyor.
15 Temmuz Kalkışmasının üzerinden 6 yıl geçti. Kalkışmanın bastırılmasına rağmen, 20 Temmuz 2016’da ilan edilen OHAL, 7 kez uzatıldıktan sonra, 18 Temmuz 2018’de sona erdi.
Ancak, 15 Temmuz Kalkışmasını “Allah’ın bir lütfu” olarak kaçırılmayacak bir fırsat olarak gören iktidar, OHAL durumunu maalesef fiilen devam ettirdi.
375 sayılı KHK’nın geçici 35’inci maddesi kapsamında kamu’dan sorgusuz sualsiz ihraçlar sürdü.
Her türlü hak gaspına kağıt üzerinde gerekçeler hazırlayan iktidar, OHAL’in bitiminin ardından 31 Temmuz 2018 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 7145 sayılı kanunun 26’ncı maddesine, 375 sayılı KHK’nın geçici 35’inci maddesini eklemiştir.
Böylelikle, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu hiçe sayılarak ve Anayasa’ya aykırı olarak, kamu kurumlarına, personeli yargısız ihraç etme yetkisi verilmiştir.
Temmuz ayı biterken, sosyal medyada dolaşan haberlere göre, kamu kurumlarından on binlerce ihraç yapıldığı bilgisi gündeme düştü.
Bastırılan 15 Temmuz Kalkışmasının ardından ülkemizin normalleşmesi, temel hak ve özgürlüklere daha çok riayet etmesi, tam bir hukuk devleti olması beklenirken, her geçen gün tam tersinin olduğuna tanıklık ediyoruz.
375 sayılı KHK’nın geçici 35. maddesinin yürürlükten kalkacağı tarihten birkaç gün önce, vaktinde yapılırsa, Haziran 2023 seçimleri arifesinde, tam sayıyı bilmemekle beraber binlerce kamu çalışanının ihraç edilmesi hukuksuzluğun zirvesidir.
KHK’lar, tüm muhalifler için bir zulüm aparatı haline gelmiştir.
KHK ile ihraç edilenler ötekileştirilmeye çalışılmış, adeta sokakta ölüme terk edilmişlerdir.
Anayasa madde 38’de “Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz ; suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” denilmektedir.
KHK’lar, bu Anayasa hükmünün açıkça ihlali olup bu ihlaller, adeta arşa ulaşmış durumdadır.
Acilen bu açık hukuksuzluk ve toplumsal travmaya son verilmelidir.
Sınav sistemi
Ülkemizin yaşanan bir başka acı gerçeklik de ne yazık ki ardı arkası kesilmeyen sınavlardır.
YKS’si, YDS’si, ALES’i, TUS’u, KPSS’si.. derken liste uzayıp gidiyor.
Dün yine yeni bir Kamu Personeli Seçme Sınavı yani KPSS yapıldı.
Ülkece yaşadığımız maddi ve manevi bunalımın yanı sıra başta atama bekleyen öğretmen kardeşlerimiz olmak üzere farklı birçok meslek grubundaki gençlerimiz bu zorlu sınavda ter döktü.
Her dönem karşılaştıkları atama sorununa rağmen birçok gencimiz kim bilir kaçıncı kez bu sınava hayallerini, umutlarını sığdırmak istedi…
Tabi 12 yıl zorunlu eğitim, üzerine en az 4 yıl lisans, bu zaman diliminde girilen bir çok sınav ve öğretmen gençlerimizin aldıkları formasyon eğitimi derken uzayıp giden eğitim hayatında “nihayet diplomaya ulaştım”, diyor.
Ancak alınan bu kadar eğitim bu kadar sınav yeterli bulunmuyor, iş bulabilmek için gençlerimiz yeni sınavlara tabi tutuluyor…
İnsana yaraşır bir iş umuduyla neredeyse sınav başında yaşlanan gençlerimiz soruyor;
“Ataması yapılmayacaksa, istihdam olanağı sağlanmayacaksa; üniversitedeki bu bölümler neden var?”
Ülkemizde maalesef verilen onca yıllık emek iki dudak arasından çıkacak atama kararına bağlı.
Evet, atama kararı çıkıyor. Özellikle seçim dönemlerinde. Ama ne okullardaki açığı karşılıyor ne de atanmayı bekleyen gençlerimizin beklentilerini karşılıyor.
Devlet acziyetle yönetilemez.
ÖSYM her yıl milyonlarca öğrenciden aldığı sınav ücretleriyle, 5 yılda 3,3 milyar TL gelir elde edip, rekor üzerine rekor kırıyorsa bu işte bir sorun var demektir. (2017-2021)
Bir tarafta hayatını idame ettirebilmek için kasiyerlik yapan Edebiyat mezunu Emine…
Öbür tarafta kazandığı paralarla rekor üzerine rekor kıran ÖSYM…
Gençlerimizin KPSS ile mağdur olmasına, umudunun tüketmesine, bunalımlara girmesine ve intihara sürüklenmesine göz yumulamaz.
İstihdam alanı üretme ve işsizliği önlemedeki beceriksizlik KPSS’nin ardına saklanarak çözülemez.
KPSS’de alınan yüksek puanlar, vicdan, merhamet, liyakat ve adalet yoksunu mülakatlarla buharlaştırılamaz.
Öğretmenlik meslek kanunu
Bir diğer mesele de iktidar ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın, eğitimin asli bileşenlerinin ve sendikaların görüşünü almadan, masa başında hazırlanmış meslek kanunu ile eğitimcilerin çalışma ve yaşam koşullarını tek taraflı olarak düzenlemesidir.
Bu kanun, muhatabı olan öğretmenlerin ve sendikaların iradesi dışında, onların hakları ve taleplerini dikkate almadan hazırlanmıştır.
Bu kanun öğretmenlerin ve sendikaların eleştirilerine rağmen, iktidar tarafından yasalaştırılmıştır.
Anayasa Mahkemesi süreci devam ederken yönetmelik yayınlanmış ve öğretmenlik kariyer basamakları sürecinin uygulamasına başlanmıştır.
Anayasa Mahkemesi’nin bir an önce bu haksız süreci durdurmaya yönelik olarak karar sürecini hızlandırması büyük önem taşımaktadır.
Adaylığın kaldırılması, uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik gibi kabul edilemez kariyer basamaklarını, ceza almamış olmaya bağlayan bu kanunun yönetmeliği de son hızla çıkarılmıştır.
Bu kanunla kamu vicdanını yaralayacak eşitsizliklerin ortaya çıkacağı kesindir.
Ekonomik krizin derinleştiği bu dönemde eğitim emekçilerinin ekonomik ve özlük hak kazanımlarının kariyer basamaklarına ve sınavlara endekslenmesi asla kabul edilemez.
Tüm eğitim ve bilim emekçileri için, hiçbir ayrım yapılmadan yoksulluk sınırının üzerinde insanca yaşanabilir bir ücret düzenlemesi ve özlük haklarının iyileştirilmesi çalışması ivedi biçimde hayata geçirilmelidir.”
Hibya Haber Ajansı