Merkez Bankası’ndan geçen yıl ayrılan Kara 7 soruyu yanıtladı: Örtülü faiz artışına rağmen dolar neden yükseliyor? / Haberin Peşinde Urfa
Merkez Bankası görünürde faizleri artırmasa da örtülü faiz arıtırımlarına devam ediyor ama dolar buna rağmen düşmüyor. Geçen yıl Merkez Bankası’na veda eden deneyimli isim Prof. Dr. Hakan Kara 7 soruda örtülü faiz artışına rağmen doların neden düşmediğini ve piyasalardaki son durumu anlattı.
Merkez bankalarının enflasyonu düşürmek ve para birimlerinin değerini savunmak için en önemli silahlarından biri faiz. Ancak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) çeşitli gerekçelerle politika faizini artırmak yerine bir süredir dolaylı yollarla örtülü faiz artışlarına gidiyor.
Ekonomi yönetimi, düşük faiz ısrarının gerekçesi olarak ekonomik büyüme hedeflerini gösteriyor. Türkiye’nin ekonomik büyüme modeli, fazlasıyla banka kredilerindeki artışa bağımlı olduğu için, faiz artışlarının ekonomik büyümeyi azaltmasından çekiniliyor. Ancak zamanında faizi artırmamak da maliyeti artırıp ekonomik büyümeye daha fazla zarar verebiliyor.
TCMB’nin 3 aydır kademeli olarak imza attığı örtülü faiz artışı adımlarına rağmen TL’de değer kaybı sürüyor. Dolar/TL’de bu sabah 8,41 seviyesi de aşıldı.
16 Temmuz’da yüzde 7,34’e kadar gerileyen TCMB’nin ağırlıklı ortalama fonlama maliyeti, 30 Ekim Cuma günü yüzde 13,40’ı gördü.
TCMB’nin bugün aldığı “Bankalararası Para Piyasası’nda bankaların borç alabilme limitleri (BAL) sıfırlanma” kararı sonrasında ortalama fonlama faizinin geç likidite penceresi (GLP) faizi olan yüzde 14,75 civarında olması bekleniyor.
Bu adımlara rağmen TL’de değer kaybının neden sürdüğünü TCMB’nin uzun süre baş ekonomistliğini yapan ve geçen yıl görevden alınan Prof. Dr. Hakan Kara ile konuştuk.
1-Merkez Bankası’nın ekim ayındaki toplantısında piyasada hayal kırıklığı oluştu?
Merkez Bankası Ekim ayında faiz artırmama kararını şöyle gerekçelendirdi: Zaten belirli bir sıkılaşma yaptık, küresel ekonomideki gidişat belirsiz, ikinci dalgaya dair aşağı yönlü riskler devam ediyor, içeride krediler yavaşlıyor ve finansal koşullar sıkılaşıyor. Dolayısıyla politika faizini artırmaya gerek yok, likidite politikası ile bu durumu idare edebilirim.
Burada ihmal edilen bir konu var. Finansal koşullardaki sıkılaşma eğer para ve kur politikasına dair risk algısındaki bozulmadan da kaynaklanıyorsa, bu durum faizi artırmama gerekçesi olamaz. Aksine, böyle dönemlerde Merkez Bankası’nın belirsizlikleri azaltmak için daha güçlü bir şekilde devreye girmesi gerekir.
2-TCMB bu durumu görmüyor mu?
Tabii ki TCMB’nin teknik ekibi bu değerlendirmeleri yapabilecek kapasiteye sahip ama konu artık farklı bir boyuta geçmiş durumda.
Kamuoyunda herkes Merkez Bankasına yükleniyor. Çünkü tek iletişim yapmaya çalışan kurum merkez bankası ve ortada başka muhatap yok. Ayrıca merkez bankası üzerinden eleştiri yapmak insanlara daha risksiz geliyor.
3-Bundan sonra ne yapılması gerekiyor?
Bu tür konuları sadece merkez bankası kanalıyla değil genel iktisat politikası yaklaşımı ve kurumsal yapı/yönetişim üzerinden tartışmamız daha sağlıklı olur.
Öncelikle bizi bu riskli noktaya getiren makro-finansal politikaların gerçek sorumlularını tespit etmek ve hesap verme yükümlülüğünü yerine getirmelerini sağlamak gerekiyor.
4-TCMB temmuzdan bu yana örtülü faiz artışına gidiyor. Bu adımlar neden etkili olamıyor?
Merkez Bankasının en büyük silahı inandırıcılık ve itibardır. Faizi dolaylı yollardan artırmaya çalışan bir parasal otoritenin güven ve itibarı tesis etmesi kolay değil. Para politikasının etkinliğini önemli ölçüde azaltan bir durum.
Nitekim faiz fiili olarak arttığı halde kur ve enflasyon belirsizliğini azaltmak mümkün olmuyor.
5-Bugün yine örtülü faiz artışı anlamına gelebilecek bir adım atıldı. Bu adıma rağmen döviz kurlarındaki artış neden durmuyor?
Bugünkü gecelik likiditeyi kesme kararı sonrasında fiili faiz yüzde 15’lere yaklaşacak.
Ancak faiz arttığı halde güven ve öngörülebilirlik düşük olduğundan, yani beklentileri etkili şekilde kontrol edemediğimiz için kur artmaya devam ediyor.
6-Ekonomi yönetiminin büyümeyi öncelikli gördüğü için faiz artışına sıcak bakmadığı söyleniyor. Bu strateji yüksek büyüme sağlayabilir mi?
Bu strateji, amaçlandığının aksine büyümeyi yavaşlatacak. Çünkü sürecin sonunda faizi olması gerektiğinden daha yüksek değerlere çekmek zorunda kalacağız ve oluşan belirsizlik ekonominin toparlanma sürecini zayıflatacak.
Dolayısıyla düşük faiz ısrarı sanılanın aksine büyümeyi ve reel sektörü olumlu etkilemeyebilir.
7-Büyümeyi öncelikli görme stratejisi başka ne gibi sorunlar ortaya çıkabilir?
Bu anlamsız inat devam ederse bizi gereksiz bir dış borç problemine götürebilir. İktisat literatürüne dördüncü kuşak kriz olarak geçmemek için bir an önce bu yoldan dönmemizde fayda var.