Kompulsif Biriktirme Hastalığı nedir? İstifçiliğin tedavisi mümkün mü? / Haberin Peşinde Urfa
Kompulsif Biriktirme Hastalığı, halk arasında istifleme hastalığı olarak da biliniyor. Kompulsif Biriktirme Hastalığı değerli olsun veya olmasın, eşya, atık, ambalaj vb. maddeleri atamama durumu olarak tanımlanıyor.
İstifçiliğin temelinde genetik faktörler, travmalar, erken çocukluk dönemlerinde maruz kalınan aile tutumları, ayrılık anksiyetesi olarak da bilinen terk edilme korkusu gibi sebepler bulunabiliyor.
TÜRKİYE’DE NE SIKLIKLA GÖRÜLÜYOR?
Bu hastalığın insanlarda görülme sıklığı azımsanmayacak sayıdadır. Nüfusun yüzde 3’ü hatta belki daha fazlasında biriktirme sorunu bulunduğu tahmin edilmektedir. Bu hastalık, genellikle çok gizli tutulduğundan kesin bir rakam vermek mümkün değildir. Hastalar her şeyi biriktirir. Ama en çok biriktirilen eşyalar; kâğıt, gazete, mektup, plastik eşyalar, ev araç gereçleri, torba ve giyim eşyalarıdır. Ayrıca bu hastalarda kişilik bozuklukları da sık görülmektedir. Sorunlarının farkında olmadıkları gibi kendilerine müdahale edilmesine, evlerinin boşaltılmasına çok kızarlar. Hatta eşyalarının atılmasına engel olurlar, bağırırlar ve sakladığı eşyasına zarar gelmesi ya da kaybolması durumunda büyük acılar çekerler.
TEDAVİSİ VAR MI?
Her türlü psikolojik rahatsızlığın tedavisinde olduğu gibi istifçilikte de ilk olarak gerekli olan, kişinin problemini kabul edecek iç görüye sahip olması ve tedavi olmayı istemesidir.
Ancak istifleme problemi olan kişilerin yarıdan fazlasında durumlarından rahatsız olmama hali görülür. Bu sebeple tedaviye uyumları düşüktür. Ancak son yıllarda yapılan araştırmalarla birlikte, kanıta dayalı terapilerden biri olarak kabul edilen bilişsel davranışçı terapi ile birlikte bireylerin istifleme davranışının tedavisinde önemli adımlar atıldı.
Bu noktada bilişsel davranışçı terapi uygulayan uzmanlar, istifleme davranışının altında yatan nedenleri araştırarak öncelikle bu sebepleri ortadan kaldırmaya ve bununla birlikte karar alma becerilerini güçlendirmeye odaklı çalışıyorlar. Psikoterapi kapsamında amaç, istifleyen kişinin istiflediği eşyalardan önemli ölçüde kurtulmasını sağlamak ve belli bir miktar eşya ile yaşam becerilerini sürdürebilmesini sağlamak.
Özellikle son yıllarda gelişen nörobilimsel çalışmalarla birlikte, istifleme problemi yaşayan kişilerin beyninde sağlıklı kişilere oranla farklı nöral aktiviteler görüldüğü tespit edildi. Yapılan çalışmalar sayesinde elde edilen bulgular istifçiliğin tedavisi için de çarpıcı etkiler taşıyor. Güncel çalışmalara göre, istifçilik problemi yaşayan kişilerin beyinlerinin karar verme, dikkat ve duygusal regülasyonla alakalı bölgelerinde işlevsel bozukluklar görüldüğü saptandı.
Foto: Shutterstock
YAKINLARI NASIL DAVRANMALI?
İstifleme davranışı gösteren kişi yakın çevresiyle problemler yaşamaya başlar. Arada oluşan en net sıkıntılardan biri istiflemenin ev ya da iş ortamını paylaşan kişiler için yaşam alanlarını olabildiğince kısıtlaması ve hijyenik açıdan etkilemesidir. Bu noktada istifçi kişinin yakın çevresindekilerin tutumları problemin gidişatı açısından büyük önem taşır. İlk etapta yakın çevrede bulunan kişilerin istiflemenin bir psikolojik problem olduğunu kabul etmesi ve doğasını anlamaya çalışmaları gerekiyor. Bununla birlikte yakındaki kişilerin duruma karşı olan duygularını yönetme becerisini edinmeleri de önemli. İstifleme durumunun temelinde duygusal problemlerin olduğunu kabul edersek, özellikle ailenin problemi yaşayan kişiye sevgi ve şefkat göstermesi gereklidir. Burada en önemli faktörlerden biri ise istifçiyi değişmeye zorlamamak ve durumun düzelmesi için kişiye yeterli zamanı tanıyarak destek olmaktır.
Bu problemin görülme sıklığı hem Türkiye’de hem de dünyada küçümsenmeyecek bir orandadır. Türkiye’de nüfusun yüzde 3’ünde rastlanan istifçilik problemi dünya genelinde yüzde 6 olarak seyrediyor. Bununla birlikte kişilerin istifçilik durumunu mümkün olduğunca gizledikleri için verilen bu rakamların gerçek değerlerin altında kaldığı da düşünülüyor.