İyilik, mutluluk hormonu salgılıyor, tansiyonu düşürüyor / Haberin Peşinde Urfa
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, iyilik ve kötülük dengesine ilişkin değerlendirmede bulundu.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, iyilik ve kötülük dengesine ilişkin değerlendirmede bulundu.
Dr. Nevzat Tarhan’ın değerlendirmesi şu şekilde oldu:
“Kişi kendisine gelen iyiyi kabul ediliyor. Bir de toplumsal iyilik var. Bireysel fayda, toplumsal fayda gibi bireysel iyilik ve toplumsal iyilik var. Gerçek iyilik kavramı, genellikle toplumun büyük çoğunluğu tarafından iyi olarak kabul edilen kavram olarak geçiyor. İnsanlığın büyük çoğunluğu tarafından ortak değerler olarak kabul edilen iyilik kavramı da var. Yani birçok toplumda bazı şeyler değişse bile ana çerçeveler değişmiyor.
1990’lı yıllarda Chicago’da Dünya Ahlak Sempozyumu’nda alınan kararlardan en önemlisi, iyilik kavramını tanımlayan ‘sana yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma kavramı’ oldu. Bu kavram genel bütün dinlerin, bütün felsefe ekollerinin birleştiği bir kavram olarak kabul edildi. Sana yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma tarzındaki bir kavramda hemen hemen herkes birleşti. Aslında bu iyiliği de tarif ediyor. Yani bir insan kendisine yapılmayan bir şeyi başkasına yapıyorsa bu kötülüğe giriyor. Kendisine yapıldığı ya da yapabileceği bir şeyi başkasına yapıyorsa bu bencillikten kurtulup iyilik yapmak diye ifade ediliyor. Burada muhakkak genellikle büyük fotoğrafa bakarak karar veririz.
Birçok felsefeci mutluluk bilimi ile ilgili çalışmalar için kapitalizmin yeni sığınağı tanımını kullanıyor. Well Being kavramı içerisinde en büyük mutluluk prensibinin aslında iyilik hali olduğu ifadesi yer alıyor. Good Health ve Well Being beraber kullanılıyor. Hatta bununla ilgili Birleşmiş Milletler, Sürdürülebilir Kalkınma için 17 tane ilke belirledi. Bu etiketlerden birisi ‘Good Health and Well Being’ diye geçiyor. Türkçe karşılığı ‘bedensel ve ruhsal iyilik hali’ olarak tanımlanıyor. Geçtiğimiz Nisan ayında Üsküdar Üniversitesi olarak bu etiketi aldık. Aralarında Pozitif Psikoloji dersinin de olduğu birçok projemizi incelediler.” dedi.
İnsanlığın şu andaki gidişatında ciddi bir gelir adetsizliği olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Afrika’da 2 milyon insan var, temiz suya ulaşamıyorlar. Böyle bir adaletsizlik var. Devamlı bir göç var. Uzak Doğu ve Afrika ülkelerindeki insanlar aslında ülkelerindeki hukuksuzluktan kaçıyorlar. Gece aileleri götürülüyor. Kapılarını gece kimin çalacağı, karakola düştükleri zaman ne olacağı, mahkemeye düştükleri zaman ne olacağı belli değil. Böyle bir ortamda insanlar geleceklerini güvende hissetmiyor ve oradan kaçmaya çalışıyorlar. Hukuksuzluk Afganistan’da da göçün en büyük sebebi. Sorun aslında açlık değil.” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, iyiliğin felsefede üzerine çok konuşulan ve tartışılan bir kavram olduğunu söyledi ve sözlerine şöyle devam etti:
“İyilik için, yapılan tanımlamalarda objektif şekilde hiç karşılık beklemeden bir başkasının ihtiyacını karşılama eğilimi de deniyor. Kanunların oluşturduğu normlar hukuki normlardır, hukukta bellidir. Yasal normlar vardır, o sınırlar nettir. ‘Bunu yaparsan şu ceza var, kırmızı ışıkta geçersen ceza yazılır’ gibi sınırlar var. Bir de sosyal normlar vardır. Örneğin toplum içine pijamayla çıkıldığında insanlar kınayabilir ama aslında bu yasak değildir, bir cezası yoktur. Ancak sosyal norm, gelenek göreneklerle belirlenir. Bir de diğer normlar var. Bunlar ahlakın ve vicdanın belirlediği normlardır. Ahlaki normlar olarak ifade ediliyorlar. İyi – kötü, güzel – çirkin bunları belirliyor. Fizikte entropi adında termodinamiğin ikinci prensibi var. Örneğin karanlık yok, aydınlığın olmaması var. Aslında soğuk yok, sıcağın olmaması var. Yani sıcak azaldığı zaman soğuk kendiliğinden artıyor. Buna da davranışsal entropi diyoruz. İyi davranış yoksa kötü davranış kendiliğinden gelişiyor.
Bir ailede iyi davranış azsa, birbirine iyilik yapma davranışı azsa, birbirine yardım azsa ve ferler arasında sevgi, şefkat azsa kötülük kendiliğinden yayılır. Bir bahçe gibi düşünebiliriz. Bahçeyi ekip biçmezsek bir sene sonra baktığımızda ayrık otlarının kapladığını görürüz. Kötülüğün yayılma hızı, iyiliğe göre 5 misli daha fazla. İyi davranış ve kötü davranış dengesi var. İyiliği yapmadığımız zaman, kötülük kendiliğinden ortaya çıkıyor. Bunun için iyiliği yapmayı öğrenmek ve öğretmek gerekiyor.
Empati, iyiliğin içerisinde yer alıyor. Muhakkak sevgi + empati iyiliği doğuruyor. Empati yapıldığında karşı tarafın ihtiyacı ve yaşadığı zorluk dikkate alınmış oluyor. California’da şiddet ve suç oranı artınca 6 – 8 haftalık rastgele iyilik projeleri başlatıldı. Lise öğrencilerini Community Service bünyesinde hiç bilmedikleri bir yurda, yaşlı bakım evine ya da çocuk koruma yerlerine yerleştiriyorlar ve gidip orada çalışmaları isteniyor. İki ay sonra da faaliyetlerini raporluyorlar. Bu şekilde çocuğa not veriliyor. İyilik olarak bu hareket öğretiliyor. Rahibe Teresa’ya ‘Dünya nasıl daha yaşanılır bir yer olur?’ diye sorduklarında birebir iyilik yapmakla olabileceğini söylüyor. Birebir iyilik yapmanın arkasında karşılıksız iyilik yapmak yani bir elin verdiğini diğer elin görmemesi var.” diye konuştu.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, insanın kendi haline bırakıldığı zaman kötü olma kapasitesinde olduğunu söyledi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yani devamlı bir dış kontrolle ona iyicil davranışta bulunmasının öğretilmesi gerekiyor. Çocuk doğduğu zaman ona iyicilliği öğretmezsek o çocuk kendiliğinden kötücül olur, benmerkezci olur, sadece kendini düşünür, başkasının hakkını hukukunu düşünmez. İyicilliği çocuğa öğretmek gerekiyor. Örneğin çocukta saf merhamet duygusu vardır ama önemli olan bilgiye dayalı iyiliktir. Bilgiye dayalı iyilik, o kişinin davranışlarını geliştirmek için yapılan ıslah ve rehabilitasyondur. Bu ceza olarak tanımlanmaz. Yanlış hareketin yerine doğru hareketi öğrenmesi için dezavantajlı insanların farkına varması sağlanır. Kendisinden daha az şeye sahip olan insanları farketmesi sağlanarak hayat öğretilir. Amaç çocuğumuzu mutlu etmek değil, çocuğu hayata hazırlamaktır. Bu nedenle çok sağlıklı bir uygulamadır.
İnsanın davranışının doğal sonucunu yaşamadıkça ve bedel ödemedikçe davranışını normal kabul eder. Onun için de muhakkak davranışlara sınır koymayı öğretmek gerekiyor. İnsan bu dengeyi öğreniyor. İyilik yapan insanın beyninde mutluluk hormonları dopamin ve serotonin salgılanıyor ama bu iyilik zorunlu bir iyilik değil. Zorunda bırakılarak yaptırılan iyilikler aslında iyilik değil. Bazı dernekler ve vakıflar, bağış yapmaları durumunda karşı tarafa vaatte bulunuyorlar. Bu iyilik değil, tamamen alışveriştir.
Cemil Meriç ‘Karşılık beklemeden yapılan iyilik tefeciliktir.’ demiştir. Tefecilik, faizcilik ne demek? Kişinin ‘Sen çalış, ben yiyeyim.’ demesidir. Parayla para kazanmaya çalışan kişiler aslında bedavacı kişilerdir. Katma değer üretmeyen kişilerdir. Katma değer üretmeden kazanmak isteyen kişiler başkasının hakkını aslında çalıyorlar. Katma değer üretme ama paranın gücüyle konforlu bir hayat yaşa. Bu benmerkezciliktir. O yüzden kutsal öğretilerin hepsi faizciliği yanlış buluyor. İnsan hayatında bencilliğe, ‘sen çalış ben yiyeyim’e doğru eğilim var. Bıraktığımız zaman insan hemen buna yöneliyor. Bu öğrenilmiş davranış, daha uzun vadeli ve kalıcı haz veriyor.” dedi.
İyilik yapmanın tansiyonu düşürdüğünü açıklayan araştırmaların olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bir kimse iyilik yaptığı zaman tansiyon düşüyor. Tansiyonu yüksek olan kişilere iyilik ödevleri verilmiş. Sonucunda da tansiyonlarının düştüğü görülmüş. İyilik yapılırken beyin stres hormonunu az salgılıyor. Stres hormonu damar direncini artırıyor ama iyilik yapıldığında damar direnci artmıyor, tansiyon kendiliğinden düşüyor. İyilik yapmanın karşılıklı iki tarafa da faydası vardır. Çocukları kendi hallerine bıraktığımız zaman benmerkezci eğiliminde olurlar. Bu insanın doğasındadır. İnsan eğer eğitilmezse dünya kendi etrafında dönüyor zanneder. Eğitildiği zaman ise ‘ben dünyadaki hayatın ve sosyal yapının bir parçasıyım.’ demeye başlar. Eğitilmediği zaman kendini dünya merkezinde görüyor.
Eve gelince çocuğuna tebessüm etmek, nasılsın demek iyiliktir. İyilik sadakadır. Karşılıklı tebessüm edildiğinde karşı tarafa ‘Sen değerlisin’ denmiş olunuyor ve bu da iyiliktir. Mesela bir yanlışı bağışlamak iyiliktir ve ‘benden sana kötülük gelmeyecek’ demektir. İyiliğin de bilgiye dayalı iyilik olması gerekiyor. Kötücül bir davranışta bulunan ve hak etmeyen birine iyilik yapıldığı zaman aslında o kişiyi beslemiş oluruz. Eylem bilgiye dayalı bir eylemse onu pekiştiriyor, destekliyor ve büyütüyor.” dedi.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, hayatı anlamlı yapanın pozitife doğru ilerlemesi olduğunu söyledi ve sözlerini şöyle tamamladı:
“Anadolu’da İyilikten maraz doğar.’ diye bir söz vardır. İyilik yaptığın zaman bu kişi hakediyor mu diye muhakkak düşünerek iyilik yapmak gerekiyor. Genellikle buralarda iyi zanla hareket etmek gerekiyor. ‘Sen iyilik yap denize at balık bilmezse halik bilir’ sözü de zaten oradan geliyor ama burada niyeti vurguluyor. İyilik yapıyorsan niyetin karşı taraftan iyi cevap beklemek olmayacak. Doğru olduğu için yapacaksın, hak için yapacaksın. Bunu yaptığın zaman o iyilik zaten ibadet hükmüne de geçiyor. Bizim kültürümüzde rastgele iyilikler vardır. Yoldan giderken taşı kaldırıma sadaka kabul ediliyor. Bu başka kültürlerde yoktur. Onun için bunu kaybetmeyelim. Bizim kültürümüzde bunlar güzel değerlerdir.”
Hibya Haber Ajansı