DSÖ, ‘Trans Yağ Raporu’nu yayınladı / Haberin Peşinde Urfa
DSÖ’nün gıda tedarik zincirinden trans yağın tümden kaldırılması hakkındaki yıllık raporu 9 Eylül’de sanal bir etkinlikle yayınlandı. DSÖ’nün raporu ile ilgili açıklama yapan Prof. Dr. Elif Dağlı, “Türkiye bu raporu iyi okumalı ve attığı güzel adımı sürdürmelidir” dedi.
Dünya Sağlık Örgütü’nün 2018’de yaptığı çağrı üzerine, 58 ülkede endüstriyel trans yağ kullanımına kısıtlama getirildi. Örgüt yeni yasal düzenlemeler hayata geçirildiğinde, 2021 yılı sonuna kadar 3,2 milyar kişinin korunmaya alınmış olacağını duyurdu. Bu iyi bir haber olmakla birlikte 100’den fazla ülkenin hala bu zararlı maddeyi gıda kaynaklarından uzaklaştırmak için harekete geçmesi bekleniyor.
TÜRKİYE’NİN KARARI OLUMLU OLARAK DEĞERLENDİRİLDİ
2023’e Geri Sayım – Küresel Trans Yağ Eliminasyonu 2020 Raporunda, Kanada, Latvia, Slovenya ve Amerika’nın 2017 yılından beri DSÖ tavsiyelerinin uygulandığı ancak Azerbaycan, Bangladeş, Butan, Ekvator, Mısır, Hindistan, İran, Meksika, Nepal, Pakistan ve Kore Cumhuriyeti’nde hala acil önlem alınmasının beklendiği bildiriliyor.
Raporda göze çarpan husus, ülkelerin trans yağ kısıtlaması için harekete geçtiklerinde, daha az kısıtlayıcı olanlardan çok en iyi uygulama politikalarını benimsedikleri. Brezilya, Türkiye ve Nijerya’da yeni kabul edilen ve/veya uygulamaya konulan yeni politika önlemlerinin tümünün, DSÖ’nün en iyi uygulama politikaları kriterlerini karşıladığı vurgusu önemli.
TÜRKİYE DE KISITLAMAYI YAPTI
Avrupa Birliği’nin ardından Türkiye de geciktirmeden “100 gr yağda 2 gr trans yağ” kısıtlaması için gereken düzenlemeyi 2020 yılında yaptı. Ocak 2021’e girdiğimizde, Türkiye’de son tüketiciye ulaştırılan gıdalarda endüstriyel trans yağ miktarı toplam yağın 100 gramında 2 gramı geçemeyecek.
“Tüm dünyanın COVID-19 salgınıyla savaştığı bir zamanda, insanların sağlığını korumak için her türlü çabayı göstermeliyiz.” diyen DSÖ Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus, insanları corona virüsüne daha duyarlı hale getirebilecek ve erken ölümlerine neden olabilecek bulaşıcı olmayan hastalıkları önlemek için mümkün olan tüm önlemleri almanın gerekliliğine vurgu yaptı ve 2023 yılına kadar trans yağları ortadan kaldırma hedefinin ertelenmemesi çağrısında bulundu.
“Endüstriyel olarak üretilen trans yağların gıdalardan kaldırılması, uygulanabilir, uygun maliyetli ve hayat kurtarıcıdır.” diyen Sağlığa Evet Derneği Başkanı Prof. Dr. Elif Dağlı ise, 1 Ocak 2021’de başlayacak uygulamaya uyumun yakından takip edilmesi gerektiğini vurguladı.
Prof. Dr. Elif Dağlı
Kardiyovasküler hastalığın her yıl 17,9 milyon kişinin ölümüne neden olduğu tahmin edilirken, trans yağların gıda tedarik zincirinden tümüyle kaldırılmasının olmazsa olmaz bir sağlık politikası olması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Dağlı, gıda sektörünün mevzuata uyumunun denetlenebilmesi için mutlaka trans yağ analizi yapabilen laboratuvar kapasitesinin yükseltilmesi gerektiğine işaret etti.
Prof. Dr. Elif Dağlı, DSÖ’nün, hükümetler, politika yapıcılar, endüstriler, akademi ve sivil toplum tarafından verilen taahhütlerin gerçeğe dönüşmesini sağlamak için takipçi olacağına dikkat çekti. Endüstriyel trans yağların 2023 yılına kadar tümden yasaklanması hedefine doğru yol alırken, trans yağ kısıtlamasına uyumun yurttaşlar tarafından da talep edilmesinin önemi büyük. Prof. Dr. Dağlı, “Toplumda farkındalık yaratmak için çalışmalarımıza devam ederek devletimizin konuyla ilgili halk sağlığı politikasına destek vereceğiz” dedi.
“TÜRKİYE BU RAPORU İYİ OKUMALI”
Sağlığa Evet Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Tanzer Gezer de, “Yolun henüz başındayız. Evet, yönetmelik değişikliği gerçekleştirildi ve uygulama 1 Ocak 2021’de başlayacak ancak, Türkiye’de halen kişi başına yıllık endüstriyel trans yağ tüketimine dair bir veri mevcut değil. Trans yağ üreten firmaların yıllık üretim kapasitelerini ve satış hacimlerini bilmiyoruz. Yeni düzenlemeye uyumun izlenmesini ciddiyetle sürdürmek ve denetleme mekanizmasının efektif olup olmadığını raporlayabilmek için bu bilgilere ihtiyaç duyulmakta. DSÖ’nün Raporunda da özellikle belirtildiği üzere sivil toplum, akademisyenler ve beslenme ve kardiyovasküler sağlık savunucuları da kamusal tartışma ve siyasi irade oluşturmada rol üstlenmelidirler. Türkiye bu raporu iyi okumalı ve attığı güzel adımı sürdürmelidir.” dedi.