Kadın Hastalıkları için bilgi mi arıyorsunuz? Aşılama ve Kadınlarda Kısırlık Nedenleri makalesine göz atın ve Kadın Hastalıkları hakkında daha fazla bilgi edinin
İnfertilite düzenli ve korunmasız olarak, haftada en az 2-3 kere olacak şekilde girilen cinsel ilişkiye rağmen 1 yıl sonunda gebelik olmamasıdır. Yaklaşık olarak evli çiftlerin % 15 infertil olup bunların % 30unda kadın, % 30 unda erkek ve yaklaşık %40 oranında hem erkek hem kadın kısırlıktan sorumludur.
Bayana ait kısırlık nedenleri:
Gebeliğin oluşabilmesi icin kadından ovulasyon ile yumurta hucresinin batın bosluğuna atılması , bunun sağlam tüpler tarafindan yakalanması, tüplerde erkekten gelen sperm ile karşılaşarak döllenmesi ve bu döllenen yumurtanın rahim icine gelerek endometrium dediğimiz rahim iç tabakasına yuvalanması gerekmektedir.Basitce buradaki olaylardan birinde aksaklık oluşursa gebelik meydana gelmez ve kısırlıktan söz edilir. Bu hastalarda İlk görüşmede bazı noktaların araştırılması yol göstericidir; adet düzensizliği, kıllanma, obezite, geçirilen karın içi veya pelvik operasyonlar, daha önce kemoterapi veya radyoterapi tedavisi alınması, adet sırasında veya ilişki esnasında ağrı olup olmadığı,daha önce spiral (RIA) ile korunma, memelerden süt gelmesi, sigara içimi, tiroid hormonu ile ilgili bozukluklar ve guatr hastalığı sorgulanır.
Anovulasyon (Yumurtlamanın olmaması):
Kadın infertilitesinin en yaygın nedeni ovulasyon (yumurtlama) olmamasıdır. Ovulasyonun olup olmadığını gösteren en önemli işaret adet düzenidir. Bir çok faktör kadınlarda yumurtlama bozukluğuna neden olabilir. Çeşitli organlara bağlı gelişebilen hormonal düzensizlikler , PCOS , aşırı egzersiz, düzensiz diyet, stress , sigara, alkol yumurtlamayı etkileyebilir.
Tuba-peritoneal Faktörler:
Geçirilmiş enfeksiyon, operasyon, karın içine kanama veya endometriozis nedeniyle yumurtalıklar ve tüpler içinden hasar görmüş olabilir.
Hormonal bozukluklar:
Hormonal bozukluklar yumurtlamayı engelleyerek ve rahim içi tabakasının gelişmesini engelleyerek kısırlığa neden olabilir.
PCOS (Polikistik over sendromu), tiroid hastalıkları, böbrek üstü bezi hastalıkları, hipofiz bezi hastalıklarında oluşan hormonal bozukluk fertiliteyi etkilerler.
Endometriosis :
Rahim içi mukozası olan endometriumun rahim dışında yerleşmesi ve fonksiyon göstermesi olan endometriosis -çukulata kisti hastalığı- daha çok yumurtalıklarda yerleşir. Endometriozisin yumurtlama , döllenme ve döllenmiş yumurtanın ekilme aşamasında olumsuz etkileri olabilmektedir.
Düşükler :
Daha önceki düşükler veya isteğe bağlı kürtajlar rahim iç tabakası olan endeometriumda ve rahim ağzında (serviks) hasarlara neden olabilir. Aynı zamanda döllenmiş yumurtanın uterus içine ekilmesini (implantasyon) bozabilir. Tekrarlayıcı düşükler ve kürtajlar rahim içinde ciddi yapışıklıklar oluşturabilir. Bu yapışıklıklar sonucu adet kanamasının hiç olmaması veya azalması (Asherman Sendromu, Intra uterin sineşi) mümkündür. Bu durumda hiç gebelik olamayacağı gibi (rahim içinde gebeliğin tutunması ve beslenmesi için gerekli olan alanın azalması sonucu) tekrarlayan düşükler de görülebilir.
Rahim anormallikleri :
Rahimdeki doğumsal yapı ve şekil bozuklukları infertiliteye yol açabilir. Bu yapısal bozukluklarda rahim içi dokusunun (endometrium) kanlanmasında azalma ve gebelikle birlikte rahmin yeterince büyüyememesine neden olabilmektedir.
AŞILAMA – İUİ – İNSEMİNASYON (İntra uterin inseminasyon)
Aşılama (İnseminasyon- İUİ) yumurta hücresi ile karşılaşacak sperm sayısını arttırmak amacıyla yapılan bir işlemdir. Bu işlemden önce genellikle klomifen gibi yumurta geliştirici ilaçlar veya bazı iğneler verilerek anne aşılama için hazırlanır. Sperm baba adayından alındıktan sonra labaratuvarda özel tekniklerle işlemlerden geçirilir. Bu hazırlanan sperm özel ufak bir katater yardımı ile rahmin içerisine verilir. İşlem genellikle ağrısızdır ancak bazen karında krampa neden olabilir. Aşılama işlemi düşük sperm sayısı, spermlerin hareketliliğini azaldığı durumlarda (motilitede azalma) ve açıklanamayan kısırlık durumlarında başarılı sonuçlar vermektedir. Aşılama aynı zamanda bozuk post koital test ve servikal faktör nedenli kısırlıkta da başarı sağlamaktadır.Aşılama ile başarılı gebelik şansı %20-25 arasındadır.
Tüp bebek ( IVF )
Tüp bebek yardımcı üreme teknikleri kadın vücudunda üretilen yumurta hücrelerinin vücut dışına alınarak erkeğin spermi ile laboratuvar ortamında döllenmesi ve elde edilen embriyonun kadın rahmi içine geriverilmesi ilkesine dayanır. . Tüp bebek veya mikroenjeksiyon tüplerin tıkalı olması, şiddetli sperm bozuklukları, diğer tedavilerle başarı elde edilmeyen endometriozis hastaları, yumurtlama bozuklukları, hafif sperm bozuklukları ve açıklanamayan kısırlık hastalarında uygulanır. Geçmişte spermin yada embriyonun laparoskopi eşliğinde tüplerin içine verilmesi (GIFT/ZIFT) gibi teknikler uygulanırdı. Artık modern tıp, yardımcı üreme teknikleri, tüp bebek (IVF) ve mikroenjeksiyonu (ICSI) tercih ediyor. Tüp bebek ve mikroenjeksiyon arasındaki tek fark döllenme şekli olup tüp bebek yönteminde spermler ve yumurtalar biraraya konularak döllenmenin kendiliğinden olması beklenirken mikroenjeksiyon yönteminde her bir yumurtanın içine tek bir sperm mikroskopik kataterler ile enjekte edilir.
Nasıl uygulanır?
Öncellikle kadına verilen ilaçlarla yumurtalıklar uyarılır, daha sonra oluşan yumurtalar ultrasonografi eşiliğinde bir iğne ile dışarı alınır. Daha önce de belirttiğimiz gibi tüp bebek işleminde spermlerle yanyana konarak veya mikroenjeksiyonda direk olarak yumurta içine verilerek döllenme işlemi sağlanır. Daha sonra oluşan embryolardan 2-3 tanesi yumurta alım işleminden 2-5 gün sonra rahim içerisine yerleştirilir ve 10-14 gün sonra gebelik testi yapılır.
ICSI (mikroenjeksiyon)
Sperm sayısının ya da hareketliliğinin yetersiz olduğu durumlarda, sperm şekillerinin bozuk olduğu durumlarda veya diğer tedavilerin yetersiz kaldığı durumlarda ICSI (mikroenjeksiyon) tekniği kullanılır. Tek bir sperm hücresi kadından elde edilen yumurtanın içerisine çok ince bir iğne yardımı ile mikroskop altında enjekte edilmektedir. Bu yolla, laboratuvar ortamında döllenme sağlanır. Bu teknik esas olarak üç değişik kategorideki bozukluğa hitap etmektedir. Bunlar sperm sayısının ya da hareketliliğinin eksik olduğu durumlar veya sperm şekillerinin (morfoloji) bozuk olduğu durumlardır. Mikroenjeksiyon uygulamalarında döllenme oranı sperm oranı ile ilişkili değildir. Menide birkaç tane sperm hücresi bulunduğu durumlarda dahi döllenme oranı değişmemektedir (% 70 – 80). Bu teknik ile birkaç sperm hücresi ile dahi gebelik elde edilebilmektedir. Sperm hücrelerinin hareketliliğinin yetersiz olduğu durumlarda ise bu teknikle spermlerin yumurta zarını aşmaktaki zorluğuna çare bulunabilmektedir. Sperm şekillerinin bozuk olmasının bir kısırlık nedeni oldugu bu durumlarda yapılan tüp bebek uygulamalarında dahi döllenmenin olmadığı veya döllenme oranının çok düşük olduğu uzun yıllardır bilinmektedir. Mikroenjeksiyon tekniği uygulamalarında sperm şekilleri döllenme ve gebelik oranları üzerinde olumsuz etki göstermemektedir. Yumurta bir tüp (pipet) yardımı ile emilerek sabitleştirilmekte. Sperm ince cam iğne ile yumurta içine enjekte edilmektedir. İki gün sonra döllenmiş yumurta (embryo) rahim içine yerleştirilmektedir.
Hiç spermi olmayan hastalara uygulanabilir mi?
Evet. Hiç spermi olmayan hastalar üç grupta incelenebilir.
Birincisi hipotalamus-hipofizden gelen hormonkların eksikliğine bağlı olarak sperm olmayan hastalarda çoğunlukla tıbbi tedavi ile sperm oluşumu sağlanabilir ve bu hastalarda aşılama ile gebelik elde edilebilir. Başarı elde edilmeyen hastalarda ise mikroenjeksiyon uygulanır. Bu hastalarda testisten biyopsi alınmasına genellikle gerek duyulmamaktadır.
İkincisi sperm yapımı normal olduğu halde kanalların tıkalı olmasına bağlı olarak sperm yapımının olmamasıdır. Bu hastalarda bir iğne ile veya başarısız olunursa testisten küçük bir parçanın alınması ile sperm elde edilebilir.
Üçüncüsü testiste sperm yapımının bozuk olduğu gruptur ki hastaların büyük bir bölümünü bu hastalar oluşturmaktadır. Bu hastalarda öncellikle testise iğne ile girilerek ve sperm bulunamazsa biyopsi alınarak sperm aranır. Ortalama olarak hastaların %50’sinde sperm bulunabilmektedir.